2001: Bir Uzay Yolculuğu
birbsophone
“Kısaca” özeti ve üzerinde düşüncelerim.
Hikaye
Roman insanların mağara adamları oldukları ilkel bir zamanda başlıyor. Dünya-dışı akıllı varlıkların Dünya’daki insanlara belirsiz etkileri olan bir kristali düşürmeleri sonrası insanlığın kısaca nasıl gelişmeye ilk adımlarını atışını anlatıyor.
Bu başlangıçta akışı bir kabilenin liderinin perspektifi ile anlatıyor. Not etmem gerekir ki, romanın sonrasında bu figürün pek de önemi kalmayacak; çünkü bu ilkel zamanı çok uzatmadan birdenbire insanın gelişiminin büyük bir kısmını 2 sayfada betimliyor. Bu modern insanların zamanına geçişindeki vizyon, 1990’lardaki insanların geleceği gördükleri bir ortama benziyor.
Bu romandaki modern insan vizyonunda, astronotlar Ay’a yolculuk yapıp kurulmuştur. Ve buradayken cihazlarının Ay’ın bir noktasından gizemli sinyaller algıladıklarını fark ederler.
Bahsettiğim noktanın yer altında olduğu anlaşılır, kazıldıktan sonra bulunan nesne bir monolittir. Kitap, monolitin tam tamına 1:4:9 oranına sahip olduğunu, simsiyah, dümdüz, ve insanların hasar vermesi imkansız bir nesne olarak betimler. Sonradan bu monolitin güneşle buluştuğunda sinyal gönderdiği keşfedilir. Bu monoliti, Astronotlar, insan dışında akıllı varlıkların olduğuna kanıt olarak değerlendirir.
Şimdi hikayenin çoğunluğunun geçtiği nokta: David Bowman, Frank Poole ve 3 diğer astronottan oluşan bir ekip, Discovery adlı uzay gemileriyle Jüpiter’e keşif amaçlı bir yolculuktadır. Aynı zamanda bu geminin içinde tüm otomasyon ve sistematik görevlerle sorumlu olan, ve diğer konularda da yardımcı olan HAL 9000 adlı yapay zeka asistanı bulunmaktadır. Hikayede, David ve Frank dışındaki Astronotlar uyku kapsüllerinde yatar durumdalar, ve sadece Jüpiter’e varıldığında uyandırılacaklar. Yolculuğun betimlemesine fazla değinmeyeceğim. Discovery, Jüpiter’e doğru ilerlerken HAL psikoza girer (kısacası delirir), ve Dünya ile iletişimi bozar ve iki astronota bir parçasının çalışmadığına dair yalan söyler. Frank Poole gemideki 3 kapsülden biri ile sorunu anlamak için dışarı çıkar ve sorunu anlamaya ve düzeltmeye çalışırken HAL, kapsül ile Frank’i ezip öldürür. Sonra da Bowman ve ekibin geri kalanını, gemideki kapılardan birini açıp, havayı boşaltıp öldürmeyi dener. Bu olay sonucunda tek kurtulan, bir kapsüle sığınıp oksijen alan David Bowman olur. Bowman, gemideki kontrol odalarından birinde tüm beyni bulunan HAL’ın anılarına dair tüm modülleri çıkarır; yani HAL’ı öldürür. Sonra iletişim kurmak için elle anteni Dünya’ya çevirir. Bu iletişim içinde dünya ona Jüpiter keşif görevinin asıl amacını söyler: Satürn’ün aylarının birinden gelen başka bir gizemli sinyal noktası.
David Jüpiter’i sıyırarak yörüngesine hız kazanmak için girer ve Satürn’ün 12 ayından tek farklı görüneni hedefler: Iapetus.
Iapetus adlı uyduya yaklaştıkça, öncekinin görünümü ve oranlarına uyuşan devasa monolit keşfeder. Monolite yaklaşıp onu gözlemlerken, siyah yapının üst kısmının yeni bir evrene kapı gibi göründüğünü fark eder; Bowman buraya girmeden önce dünyaya ulaşan son sözleriyle betimler: “Aman Tanrım, yıldızlarla dolu!”.
Bu monolitteki açıklığa girdiğinde insanın kavraması zor birçok manzaraya şahit olur. Kitap bunların kocaman, terk edilmiş uzay-otoyolları olduklarını ifade eder.
Gezdiği yerlerden sonra son olarak kendini bir otelde bulur. Ama sonradan bunun sadece filmlerden görülen replikalar olduğunu anlar; çekmeceler açılmaz ve yiyecek kutuları içinde mavi, hamurumsu balçıktan başka bir şey yoktur.
David yatak odasına çekilir, uykuya daldıktan sonra önceden bahsedilen üstün yaşam formu onu ziyaret eder. Tüm kavranılabilir gerçeklik kırılır ve bozulur. Bu bitimin geri kalanı hala tartışılıyor, ama anladığım kadarıyla David’in bilinci kaybolup yeni bir David oluşuyor, ve bu yeni insan, yaratık ile bir olup kitap’ın tanımıyla “Yıldız Çocuk"a dönüşüyor. Bu “Yıldız Çocuk” kendi evreninde Dünya’ya döner ve neredeyse tanrısal güçleriyle Dünya ile oynamaya başlar.
Eleştiri ve Düşüncelerim
-
Kitabın uzunluğuna uyuşmayan bir zaman çizelgesi izliyor. İnsanlığın tüm tarihini anlatmaya çalışırken aynı zamanda araya bilinmeyen diğer varlık grubunun tarihini de sıkıştırıyor.
-
Yeterince belirli, spesifik bir konuya odaklanmıyor. Yapay zekânın doğası, insanın uzayda gelişimi, uzaydaki akıllı yaratıkların varlıkları… Birçok konuya birden odaklanıyor.
-
Teknik ve yapı olarak etkileyici ve detaylı olsa dahi birkaç sorun var:
“Düşünme"nin tanımını küçümsüyor, kitapta şu şekilde geçiyor: “Eğer birisi, bir insan ve HAL arasındaki cevabı ayırt edemiyorsa HAL düşünüyor olmalı.” Bunun mantıklı olduğunu düşünmüyorum. “Düşünme"yi tanımlamıyor; insan düşünür mü gerçekten açıklamıyor. “Düşünme"nin HAL’daki doğasını açıklamıyor. Veya bazı insanlar ayırt edip bazıları edemiyor ise nasıl tanılanmalı?
Sorduğum soru günümüz yapay zekâsı için de geçerli. Mesela yapay zekânın yaptığı bir resim, kişisel farkındalığa sahip olan bir varlığın ürünü mü olmalı, eğer insanlar gerçek mi değil mi ayırt edemiyorsa? Ya da insan yapımı başka ürünlerin sadece bir toplamı ve karışımı mı, insanın kendi akıllarının bir taklidi tarafından?
Küçük bir not olarak, yapay zekâ gerçek bir zekâ ürünü değil, daha çok insani cümleler kuran bir arama motorudur. Bilgisayarlar sadece hesaplar, düşünmez.
- Başka yazarlara yapılan referanslar bana sadece komik geliyor. Bir şey anlatılırken birden ortaya Edgar Allan Poe demek kitaptaki gerçekçiliği kaybettiriyor, çünkü burada yazar tarafından belirgin bir amaç var.
Romanın Son Kısmı
Kitabın sonu için pek bir beklentim yoktu, ama sonu sıklıkla farklı bilim kurgu yazarlarının düştüğü bir tuzağa adım atıyor: Tanrısallık.
Birden kavranılmaz evrenlere yükseliş, bilim kurguda kolaya kaçmak olarak görünüyor benim gözümde.
Aynı zamanda, ani absürdizm romanın geri kalanıyla tamamen tezat içinde.
Beğendiğim Faktörler
-
Teknik ve Gerçeğe Yakınlık: Gerçek hayattaki kanunlara uyumluluğu hoş. Örneğin David’in Jüpiter’in yerçekimini kendi lehine kullanıp, yörüngesine girip hız kazanması.
-
Discovery’nin Tasarımı: Geminin nasıl göründüğünü hayal ettirmesi detaylı ve hoş; iyi bir yapısı var. Aynı zamanda HAL’ın gözlerini temsil eden mercekler fazlasıyla ikonik.
-
Uzay ve Hayal Edilen Evrenlerin Betimlenişi: Hikayenin sonraki kısımlarına kadar pek de iyi olmasa da, Ay’daki yapıların detaylı görünüşleri, gezegenlerin ve uyduların betimlenişleri, ve monolitlerin ayırt edici özellikleri kitaba fazlasıyla renk katıyor.
Sonuç
Romanı 6/10 olarak değerlendirebilirim. Bazı açıları çok güzel olsa dahi, zamandaki ani atlamalar ve kitabın sonu hoşuma gitmiyor.